Blog Image

havadan sudan [blog, writing, travel, yoga]

free your mind...

2006 yılında havadansudan.azbuz.com adresinde yayınlamaya başladığım yazılarımı buraya taşıdım. Devamı da var :-)

Kalbim bomboş sanma…

Berlin'in Almanyası Posted on Sun, August 26, 2012 02:00:13

“Sevilirken bilmedin mi

Ben söylerken gülmedin mi

Falımızda hasret var, ayrılık var

Demedim mi

Anlamazdın, anlamazdın

Kadere de inanmazdın…”

Hayat
kime gülüyor ki acaba? Çok merak ediyorum. Issız adam filmindeki adama
gülmediği kesin. Aşka tövbe diyenlere mi gülüyor acaba? Dilerim ki hak
eden herkes mutlu olsun ve hak etmeyenlerin boynunda şemsin kılıcı.
Bazen yalnızlık vuruyor insanı. Belki, iyi de oluyor. Benim gibi
anlamayanlar da bir nebze olsun anlarmış gibi hissediyor. Diyorum ki Allahim keşke birisi veyahut birşeyler olsa da kalbimdeki boşluğu
doldursa. Ama bunu yapabilecek tek insan benim. Ne garip değil mi? Hayat
gülsün herkese, ne de olsa hepimiz geçiciyiz.

Bu yazı, ilk defa 11/2/2009
tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Conversations with Adam… (part III)

Berlin'in Almanyası Posted on Fri, August 24, 2012 18:21:11

Adam : Afternoon! How are
you doing today?

Me : I am doing fine
for a last time talk. You know, I have a kind of strange feeling in the same
way that I had while I was watching the last movie of the Godfather or The Lord
of the Rings trilogy. I didn’t want it to end but I wanted to see the end.

Adam : Sure, nothing lasts
forever. So what would you like to talk about today?

Me : I don’t know. I
may say many things. I may say my lessons learned. I may say that I don’t blame
people of being uninteresting anymore when I am bored with myself due to my
great expectations. I may even say I don’t find Germans unfriendly anymore. I
may say that I prefer different food as well as different behaviors.

Adam : Food? Did you become
a vegetarian?

Me : No, absolutely
not. I meant more about the connection to the preparation time. You know,
although the world is not in a hurry itself, people are. We are rushing things
to happen before they are ready. We, the city folk, don’t have the patience
anymore. So I realized that I don’t like to eat hamburgers that much and I
found “the patient girl” in me once more. Then I asked to myself why I do rush
when my soul needs a slower motion for its needs as well as its way of relating
with people.

Adam : That sounds like a
good theory in reasoning but do you think how this happens?

Me : It happens itself.
Indeed, it is so simple. You just worship the life, living and the existence.
Then you don’t feel the need to lie, deceive or worry to receive or conquer
things earlier. However, you always need to keep in mind the tiny line between
being in peace and being indifferent.

Adam : And are you feeling
indifferent?

Me : No. Sure, I do
care. But I learned that I am who I am whatever happens, wherever I am, whatever
I am doing and whoever I am with. I think this is enough to feel the little
warm piece of the happiness. Well, I want to talk more unless I can summarize
everything in one short sentence: What I learned is “to be re-human in myself”. I
think I had said enough.

Bu yazı, ilk defa 7/10/2008 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Bir Berlin Gecesi Rüyası

Berlin'in Almanyası Posted on Fri, August 24, 2012 18:04:39

Dün akşam Berlin’in en orijinal tiyatro topluluklarından
biri olan Hexenkessel Hoftheater’in sergilediği Shakespeare’in “Bir Yaz
Gecesi Rüyası” oyununu seyrettim. Bu yanlışlıklar komedisi beni gülmekten
yerlere yatırdı. İlk defa 1500’lu yılların sonunda oynanmış olan bu eser
2000’lerde de güncelliğini ve güzelliğini yitirmemiş.

Oyunun konusunun basit olması oyuncuların yeteneklerini
daha çok sergilemelerine müsaade ediyor. Atina yakınlarında bir koruda yollarını şaşıran dört sevgili periler kralı ve hizmetkarının yaptığı büyüden
etkileniyorlar. İşler iyice karışıyor, bir nevi kimin elinin kimin cebinde
olduğunu kendileri dahi anlayamıyorlar. Bu ilişki karışıklığı yahut karışık ilişkiler öyle
komik bir hal alıyor ki, gülmekten nefes almaya vakit bırakmıyor.

Shakespeare insanı bu oyununda güldürken düşündürüyor
da aynı zamanda. Evlilikte aldatma, gözünün önündeki sevgiliyi görmeme,
olayların akışına müdahale etme arzusu her çağda insanoğlunun karşılaştığı
durumlar. Ben özellikle büyü kısmını çok beğendim. Günümüzde hiç kimseyi eşek
kulaklı yapamasak da bizim de kendimizce büyülerimiz yok mu diye düşünmeden
edemiyorum…

Bu yazı, ilk defa 13/7/2008 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Nazım’ın yürüdüğü yollarda yürümek…

Berlin'in Almanyası Posted on Fri, August 24, 2012 16:40:50


Berlin’e
adımımı ilk attığım andan itibaren, bu şehirde keşfedeceğim çok şey olduğunu
hissetmiştim. Tarihi İstanbul kadar eskilere dayanmasa da, binalarının çoğu İkinci
Dünya Savaşı sırasında toplarla yıkılmış olsa da, Berlin buram buram tarih,
sanat ve kültür kokuyor…

Nazım Hikmet’in kendisini anlattığı en önemli şiiri:

Otobiyografi
1902’de doğdum
Doğduğum şehre dönmedim bir daha
Geriye dönmeyi sevmem
Üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
On dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite
öğrenciliği
Kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti
konukluğu
Ve on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini
bilir
Ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
Ben hasretlerin
Hapislerde de yattım büyük otellerde de
Açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım
yemek yok
gibidir
Otuzumda asılmamı istediler
Kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
Verdiler de
Otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare
betonu
Elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag’dan
Havana’ya
Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında
924’te
961’de ziyaret ettiğim Anıtkabri kitaplarıdır
Partimden koparmaya yeltendiler beni
Sökmedi
Yıkılan putların altında da ezilmedim
951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm
üstüne ölümün
52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim
ölümü
Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
Şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile
Aldattım kadınlarımı
Konuşmadım arkasından dostlarımın
İçtim ama akşamcı olmadım
Hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu
bana
Başkasının hesabına utandım yalan söyledim
Yalan söyledim başkasını üzmemek için
Ama durup dururken de yalan söyledim
Bindim trene uçağa otomobile
Çoğunluk binemiyor
Operaya gittim
Çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
Çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim
21’den beri
Camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
Ama kahve falıma baktırdığım oldu
Yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye’mde Türkçemle yasak
Kansere yakalanmadım daha
Yakalanmam da şart değil
Başbakan filan olacağım yok
Meraklısı da değilim bu işin
Bir de harbe girmedim
Sığınaklara da inmedim gece yarıları
Yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
Ama sevdalandım altmışıma yakın
Sözün kısası yoldaşlar
Bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da
İnsanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
Başımdan neler geçer daha
kim bilir.
(11 Eylül 1961-Berlin)

Bu yazı, ilk defa 13/6/2007 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.




« PreviousNext »