Blog Image

havadan sudan [blog, writing, travel, yoga]

free your mind...

2006 yılında havadansudan.azbuz.com adresinde yayınlamaya başladığım yazılarımı buraya taşıdım. Devamı da var :-)

Bir haziran akşamı denize akan düşünceler

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:47:19

İnsanoğlunun özgürlüğü nerede başlar? Nerede biter? Bazılarının iddia
ettiği gibi her şey sırlarla dolu beynimizin içinde yaşanıyorsa eğer özgürlük de orada, derinlerde bir yerlerde saklı olsa gerek. Madem
her şey bu kadar içimizde, o halde biz niye özgürlüklerimize son vermek
için can atıyor ve bunu başardığımız an kendimizi hayıflanmalar
denizinde buluyoruz ki! Sonra da suçlu yine ve her zamanki gibi
kulağımıza fısıldayan şeytan oluyor.

Kendimizi anlamaya ne kadar çok çalışırsak, o kadar anlayamamaya mahkum oluyoruz. Bu paradoksu çözebilmek benim için şimdiye kadar mümkün olmadı. Bugün mümkün mü
peki? Hiç sanmıyorum ama içimden bir ses bir gün, bir gün o işte bugün
diyeceğim gün olacak diye beni kandırdığı için çırpınmaya devam
ediyorum.

Kafa karışıklığından daha kötü bir şey varsa kesinlikle
kalp karışıklığı olmalı. Çünkü o bütün karışıklıkları peşine takıp
bedenimize misafir oluyor. Bedenimiz nereye gider ise o da kendini
vücuda kenetlemiş kene misali bizimle. Fazla karıştırmamalı kendini
insan, izin vermemeli karışmalara, bulamaç olmamanın bir yolunu
bulabilmeli. Bulanmadan akmak lazım demiş ya Mevlana, ne güzel demiş…

Eskiden
bulanık deyince aklıma sudan başka bir şey gelmezdi. İnsan da su
misali… Akmadan duramıyor…Durduğu zaman akamıyor… Durduğu zaman
içi sıkışıyor, yatağına sığamıyor işte. Sığamama duygusu endişeleri
arttırıyor, endişeli insan gam-lı insan olarak dönüp duruyor kendi çevresinde. Etrafındakileri mutsuz ediyor, kendisini ise çok daha
fazla…

Keşke bir deniz olsaydı yakınlarda… Keşke yanına,
bucağına gidip dizlerine başımı dayayarak, tüm kederlerimi, tüm
endişelerimi özgür bırakabilseydim…

Bu yazı, ilk defa 25/6/2007 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Canı Sıkılanlara Bir Masal (birinci bölüm)

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:38:28

Bir masalın sonlandığını “sonsuza dek mutlu yaşadılar” cümlesini
duyduğunda anlamaya güdülenerek bu yaşa gelmişti. Bütün masallar hep
böyle biter ki, aynı Hollywood filmlerinde olduğu gibi. Çok eskilerden
hafızasının içinde bir yerlerde kırıntıları kalmış olan bir masalı
üstünkörü yazmaya karar verdi o anda. Kendine bazı şeylerin değişmemiş
olduğunu ispatlayabilirse içine neşe tohumlarının tekrar serpileceğini
hayal ederek:

“Bir varmış, bir yokmuş. İki doğmuş, bir ölmüş.
Sonra iki varmış, iki yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzaklarda Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez yerlerinden birinde
Kara adlı bir kız yaşarmış. Güneşin erkenden dağların arkasından
kaybolduğu soğuk mu soğuk, karlı mı karlı kış gecelerinden birinde
doğduğu için bu ismi vermiş ona anne ve babası. Yoksa saçları da kara
değilmiş, gözleri de.

Günler birbirini kovalamış, aylar geçmiş.
Aylar birbirini kovalamış, yıllar geçmiş, Kara büyümüş her yıl boy atan
bir fidan gibi. Öyle bir gün gelmiş ki Kara’nın canı artık köydeki diğer çocuklarla oynamak istemez olmuş. O zaman Kara’yı bir düşünce esir
almış. Bu yeni edindiği can sıkıntısı hastalığından başka bir şey
düşünemez olmuş. Bütün vaktini bu hastalığı nasıl yenebileceğini
düşünerek boz renkli bir kayanın üzerinde oturarak geçirmeye başlamış.
Oturduğu kayadan gürül gürül sesler çıkaran nehrin yatağında süzülerek
nazlı nazlı akışını seyretmeye başlamış bir süre sonra. Ama hala aklının
pencerelerindeki tek manzara kendi can sıkıntısıymış.

Günler
birbirini kovalamış, aylar geçmiş. Mevsimler değişmiş, Kara aynı taşın
üzerinde oturmaya devam etmiş, nehir de akmaya. Kara’nın aklında tek bir
düşünce, tek bir amaç varmış: bu can sıkıntısından kurtulmak. Ancak ne
yapması gerektiğini bilmiyormuş. Canının da hiçbir şey yapmak istemiyor
olması onun düşünmeye devam etmesine neden oluyormuş.

Kuşların
neşeli şarkılar mırıldandığı ilk bahar günlerinden bir gün bu kuş uçmaz
kervan geçmez yere yolunu kaybetmiş bir müzisyenin yolu düşmüş. Müzisyen
günlerce yürümekten o kadar yorulmuş ki evlerin sıra sıra dizildiği köy
meydanına varamadan nehir kenarında bir yerlerde güçsüz düşmüş ve yerde
otların üstüne uzanarak bir şarkı mırıldanmaya başlamış hem mutluluk,
hem çaresizlik duyguları içinde:

başımı yasladığım dağlar

söyleyin bana bu asi nehir niye ağlar

elimi uzatsam onu tutar mi

gözyaşlarını herkeslerden saklar mi

bu topraklar beni sıcak tutar

ben nehrimde, nehrim bende akar…”

Bu yazı, ilk defa 12/4/2010 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



eklektik aklın serbest çağrışımları

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:35:12

Mutsuzluk insanoğlu için nasıl bir motivasyondur ki bütün önemli
sanat eserleri hüzün sayesinde vücut bulmuştur… Nedendir ki gözyaşı bu
kadar kıymetlidir… Döken kişinin algılamadığı bir değer…

Paris’in üzerindeki gökyüzü… Al beni… bir filozof, bir müzisyen ve bir
ben…oturuyoruz… Paris’in üzerindeki gökyüzünün altında…Hepimizin
kafası güzel, mutluluk ile hüzün arasında bir yerlerdeyiz… Gülsek de
ağlasak da bir…

Baloncukları çok seviyorum… Bardağın içinde özgürce kendilerini ifade ediyorlar… Çok genç, çok özgür… Bıkkınlık,
vazgeçmişlik yok… saf.. kendi ve mutlu…

Paris’in üzerindeki
gökyüzü… Al beni… bir filozof, bir müzisyen ve bir
ben… oturuyoruz… Paris’in üzerindeki gökyüzünün altında… Hepimizin
kafası güzel, mutluluk ile hüzün arasında bir yerlerdeyiz… Gülsek de
ağlasak da bir…

Bu yazı, ilk defa 12/3/2010 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Destino’s Gate to the Forgotten Tales (Part I)

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:32:00

It is time to begin writing as the summer sets in the town lacking
seven hills. Everything is about the gatekeeper who plays his part in a
new start where new starts are not welcome as well as new gates. It was
his destiny to become a gatekeeper since the day he was born. Not only
his father and grandfather were gatekeepers, every male in his family
has been. So started Destino’s story…

The young Destino in his
sneakers loves to watch the Elf League where there is a tough
competition between Elf United and Real Elfs. He supports Real Elfs,
however most of his friends are fans of Elf United. He basks in the
sunshine with his Entweiser in his hand while he is thinking how much
the life will change for him in the next weeks after he starts working
as a gatekeeper.

The first years are quite full of fun that
Destino gets to know so many interesting people who are passing through
the gate. He is a respected man in his young outlooks with his warm
smile. Even once the most beautiful Elf princess in her elegant nice
white dress was in front of the gate and granted Destino a nice
reverence. She whispered into Destino’s ear: “Bonjour, jeune homme!
Je vais à la mer.”

The restless nights started for him when the
summer was about to end. He was having the same dream every night over
and over again like a broken cassette player cursed to play the same
song. The elf princess is covered by something totally blue that he
can’t define. She is waving and calling him to join her to dance
together. Before he did a move towards her, the dream always ended
suddenly.

The others found the gate abandoned on a tepid
September night. Nobody has heard anything from Destino since that day
but one person who tells how his story went on while the seas and the
two-moons are accompanying her in her dreams. She was never sure when
she should start narrating. She decided to keep silent for a while until
a gate opens another one and a gatekeeper catches his dream in the sea
of endless adventures…

(für Olaf…)

Bu yazı, ilk defa 26/8/2009 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



« PreviousNext »