Blog Image

havadan sudan [blog, writing, travel, yoga]

free your mind...

2006 yılında havadansudan.azbuz.com adresinde yayınlamaya başladığım yazılarımı buraya taşıdım. Devamı da var :-)

Canı Sıkılanlara Bir Masal (birinci bölüm)

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:38:28

Bir masalın sonlandığını “sonsuza dek mutlu yaşadılar” cümlesini
duyduğunda anlamaya güdülenerek bu yaşa gelmişti. Bütün masallar hep
böyle biter ki, aynı Hollywood filmlerinde olduğu gibi. Çok eskilerden
hafızasının içinde bir yerlerde kırıntıları kalmış olan bir masalı
üstünkörü yazmaya karar verdi o anda. Kendine bazı şeylerin değişmemiş
olduğunu ispatlayabilirse içine neşe tohumlarının tekrar serpileceğini
hayal ederek:

“Bir varmış, bir yokmuş. İki doğmuş, bir ölmüş.
Sonra iki varmış, iki yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzaklarda Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez yerlerinden birinde
Kara adlı bir kız yaşarmış. Güneşin erkenden dağların arkasından
kaybolduğu soğuk mu soğuk, karlı mı karlı kış gecelerinden birinde
doğduğu için bu ismi vermiş ona anne ve babası. Yoksa saçları da kara
değilmiş, gözleri de.

Günler birbirini kovalamış, aylar geçmiş.
Aylar birbirini kovalamış, yıllar geçmiş, Kara büyümüş her yıl boy atan
bir fidan gibi. Öyle bir gün gelmiş ki Kara’nın canı artık köydeki diğer çocuklarla oynamak istemez olmuş. O zaman Kara’yı bir düşünce esir
almış. Bu yeni edindiği can sıkıntısı hastalığından başka bir şey
düşünemez olmuş. Bütün vaktini bu hastalığı nasıl yenebileceğini
düşünerek boz renkli bir kayanın üzerinde oturarak geçirmeye başlamış.
Oturduğu kayadan gürül gürül sesler çıkaran nehrin yatağında süzülerek
nazlı nazlı akışını seyretmeye başlamış bir süre sonra. Ama hala aklının
pencerelerindeki tek manzara kendi can sıkıntısıymış.

Günler
birbirini kovalamış, aylar geçmiş. Mevsimler değişmiş, Kara aynı taşın
üzerinde oturmaya devam etmiş, nehir de akmaya. Kara’nın aklında tek bir
düşünce, tek bir amaç varmış: bu can sıkıntısından kurtulmak. Ancak ne
yapması gerektiğini bilmiyormuş. Canının da hiçbir şey yapmak istemiyor
olması onun düşünmeye devam etmesine neden oluyormuş.

Kuşların
neşeli şarkılar mırıldandığı ilk bahar günlerinden bir gün bu kuş uçmaz
kervan geçmez yere yolunu kaybetmiş bir müzisyenin yolu düşmüş. Müzisyen
günlerce yürümekten o kadar yorulmuş ki evlerin sıra sıra dizildiği köy
meydanına varamadan nehir kenarında bir yerlerde güçsüz düşmüş ve yerde
otların üstüne uzanarak bir şarkı mırıldanmaya başlamış hem mutluluk,
hem çaresizlik duyguları içinde:

başımı yasladığım dağlar

söyleyin bana bu asi nehir niye ağlar

elimi uzatsam onu tutar mi

gözyaşlarını herkeslerden saklar mi

bu topraklar beni sıcak tutar

ben nehrimde, nehrim bende akar…”

Bu yazı, ilk defa 12/4/2010 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



eklektik aklın serbest çağrışımları

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:35:12

Mutsuzluk insanoğlu için nasıl bir motivasyondur ki bütün önemli
sanat eserleri hüzün sayesinde vücut bulmuştur… Nedendir ki gözyaşı bu
kadar kıymetlidir… Döken kişinin algılamadığı bir değer…

Paris’in üzerindeki gökyüzü… Al beni… bir filozof, bir müzisyen ve bir
ben…oturuyoruz… Paris’in üzerindeki gökyüzünün altında…Hepimizin
kafası güzel, mutluluk ile hüzün arasında bir yerlerdeyiz… Gülsek de
ağlasak da bir…

Baloncukları çok seviyorum… Bardağın içinde özgürce kendilerini ifade ediyorlar… Çok genç, çok özgür… Bıkkınlık,
vazgeçmişlik yok… saf.. kendi ve mutlu…

Paris’in üzerindeki
gökyüzü… Al beni… bir filozof, bir müzisyen ve bir
ben… oturuyoruz… Paris’in üzerindeki gökyüzünün altında… Hepimizin
kafası güzel, mutluluk ile hüzün arasında bir yerlerdeyiz… Gülsek de
ağlasak da bir…

Bu yazı, ilk defa 12/3/2010 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Destino’s Gate to the Forgotten Tales (Part I)

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:32:00

It is time to begin writing as the summer sets in the town lacking
seven hills. Everything is about the gatekeeper who plays his part in a
new start where new starts are not welcome as well as new gates. It was
his destiny to become a gatekeeper since the day he was born. Not only
his father and grandfather were gatekeepers, every male in his family
has been. So started Destino’s story…

The young Destino in his
sneakers loves to watch the Elf League where there is a tough
competition between Elf United and Real Elfs. He supports Real Elfs,
however most of his friends are fans of Elf United. He basks in the
sunshine with his Entweiser in his hand while he is thinking how much
the life will change for him in the next weeks after he starts working
as a gatekeeper.

The first years are quite full of fun that
Destino gets to know so many interesting people who are passing through
the gate. He is a respected man in his young outlooks with his warm
smile. Even once the most beautiful Elf princess in her elegant nice
white dress was in front of the gate and granted Destino a nice
reverence. She whispered into Destino’s ear: “Bonjour, jeune homme!
Je vais à la mer.”

The restless nights started for him when the
summer was about to end. He was having the same dream every night over
and over again like a broken cassette player cursed to play the same
song. The elf princess is covered by something totally blue that he
can’t define. She is waving and calling him to join her to dance
together. Before he did a move towards her, the dream always ended
suddenly.

The others found the gate abandoned on a tepid
September night. Nobody has heard anything from Destino since that day
but one person who tells how his story went on while the seas and the
two-moons are accompanying her in her dreams. She was never sure when
she should start narrating. She decided to keep silent for a while until
a gate opens another one and a gatekeeper catches his dream in the sea
of endless adventures…

(für Olaf…)

Bu yazı, ilk defa 26/8/2009 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Just a return ticket, please!

Aklıma Takılanlar Posted on Mon, August 27, 2012 01:13:58

The girl is thinking that the boy was thinking that she had been
thinking of him. On the other side of the river, the boy is sitting on a
gravel bank and concerned: “It’s been a while and I still think about
you a lot. I know you don’t really care for me all that much anymore but
I am still curious to know how you are and what is happening in your
life?” The girl is in the need of a strong coffee without sugar.
However, there is no coffee but the legs of several tables floating in
the water. She is trying to catch a couple of them in the hope to build a
table of her own.

The boy will always be regretting his
decision. The girl knows that and she can’t stop herself from asking:
why our intelligence is good for everyone except ourselves? She can’t
understand the stimulus that causes her to make the worst decisions only
for self. The boy, who is on the other side of the river, is happily
eating some sushi of Californian type but is restless in his thoughts:
“I have to tell you that I think about you all the time, and
unfortunately for me I carry a tremendous amount of hurt with me when I
think of you.” The girl is trying to live simple and dream deep.

The
girl is waiting at the bus station where an old man with an old gray
jacket, having a little old red heart picture behind, walks down the
road. The boy is full of good wishes and hopes while he is obsessed
about knowing whether the girl has already found the right guy of her
life. He continuously wishes that she hasn’t met the Mr. Right and she
will not. Therefore, the only true story would always be the one between
the two sides of the river. Because he is sure that he screwed up his
best chance some time ago. At least a story of impossible reunion would
remain for its sake.

The boy doesn’t know what is in cards for him
so he keeps shouting from the other side of the river to the girl: “Of
course, I don’t know that you would have wanted to stay with me, but I
wish you had…” The girl is reading a book which she is writing at the
same time in her dream. She opens her eyes to a new place which she
doesn’t know. She thinks that she must be on the other side of the
river. She keeps thinking how she could be responsible for something or
some memories she doesn’t remember at all. Finding serenity, she goes to
the counter and asks for a return ticket to her own side of the
river…

Bu yazı, ilk defa 9/3/2009 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



« PreviousNext »