Alain de Botton yine boş durmamış, bol bol araştırmış ve
araştırdıklarını uzun uzun anlatmış “Statü Endişesi” kitabında. Pek çoğumuzun her gece rüyalarına gerek bir uçurum kenarından boşluğa
düşmek, gerekse freni bozulmuş bir arabayı kullanmak yada çıplak ayakla
yürümek zorunda kalmak gibi değişik endişe formlarında misafir olan
“Acaba diğerleri benim hakkımda ne düşünüyor” korkusunun nedenlerini
irdeliyor yazar. Beş başlıkta topladığı – sevgisizlik, snopluk,
beklenti, meritokrasi, güven- statü endişesinin sebeplerini açıklamakla
kalmıyor; felsefe, sanat, politika, Hristiyanlık ve bohemlik gibi beş
farklı çözüm yolunu daha hizmetimize sunuyor.

Her ne kadar yüksek
statü simgeleri insanlık tarihi boyunca değişmişse de güçlü olmak
sanırım her daim toplumun gözünde statünün önemli bir parçasıdır. Kişi,
ister Sparta savaşçısı olsun, ister Kilise’nin Azizlik mertebesine layık
gördüğü din adamı olsun, ister Orta Çağ Avrupa’sının hayranlık ve saygı
uyandıran şövalyesi olsun, ister de günümüz modern dünyasının iyi gelir
sahibi, markalı ürünler kulanan metro-seksüel iş adamı olsun, statü
sahibi insan her zaman diğerlerinin güçlü ve değerli gördüğü insandır.
Peki bu güç ve değer Tolstoy’un Ivan Ilyic adlı yüksek mahkeme yargıcına
ne kadar mutluluk getirmiştir kısa hayatında?

Alain de Botton bu
kitabını bir belgesel hazırlarcasına yazmış. Kitabın bölümleri tek tek
ele alındığında çok derin anlamlar taşıyan, okuyan kişinin aklında soru
işaretleri doğuran ancak bir arada tek bir film gibi ele alınmak
istediklerinde bir mesajı taşıma yeterliliğinden yoksun kalmaktadırlar.İnsanın sosyal bir varlık olmasının beraberinde getirdiği bu doğal
endişe savaşılması gereken bir öğe olmak yerine varlığı kabul edilerek,
günlük hayatta eleştirisi rahatlıkla yapılabilen bir kavram olmalıdır
bana göre. Hayatta mutlu olmak esas ve sanat da hayatın eleştirisi ise
bırakalım da sanat bizlere hatırlatsın endişelerden arındırılmış asıl
mutluluk kaynaklarımızı!

Bu yazı, ilk defa 25/3/2009 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.