Durup dururken içimde Özdemir Erdoğan’ın bu güzel dizeleri büyük bir enerjiyle çalmaya başladı bugün:

“Bana ellerini ver, hayat seni sevince güzel
Sana gönlümü verdim nazlı güzel”

Bu hayatta yaşadığımız bazı sahneleri ölümsüz yapan ve onları zihnimizin derinliklerinden hızlıca çağırabilmemizi sağlayan duygular var. O gün, gökyüzü yavaş yavaş kararırken olduğu gibi. Karşımdakinin değişen bakışları beni bir sarmal gibi içine aldı. Kalbim küt küt atmaya başladı.

Kendimi hazırlıksız yakalanmış gibi hissettim, halbuki ben yıllardır bu anı beklemiyor muydum? O, daha bana ellerini ver demeden önce ellerimizin kavuşma ihtimalini, bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde hissedeceklerimi kaç defa arzuyla karışık bir huzursuzlukla zihnimden geçirmiştim. Ben tüm bunlarla meşgulken, onun içinde neler oluyordu acaba?

Birden bire doğasındaki vahşi yan kendini göstermeye başladı. Aramızda bir süredir devam eden sözler ve gözlerin dansına da yansıdı bu yeni ve kontrol edilmesi güç enerji. Ellerimi ellerinin içine aldığı o anda, içimden akan nehirler coştukça çoştu ve hala deli deli akmaya devam ediyorlar.