Orhan Pamuk, hiç bir zaman kitaplarını zevkle ve merakla okuduğum bir yazar olmadı benim için. Bu kitabını Kara Kitap’a kıyasla çok daha hızlı okuyabilmeme şaşırdım önceleri. Fakat vakıf olmadığı bir konuyu altı yıl boyunca dönem ödevi hazırlayan bir öğrenci gibi satır satır çalışıp araştırmasına rağmen derinliği olmayan kopyala yapıştır tarzı bir roman olduğu için hızla okunabiliyor Pamuk’un bu son kitabı. Kafamda Bir Tuhaflık’ta bir tutam aşk hikayesi, bir tutam hayal kırıklığı, bir tutam gecekondu, bir tutam kentsel dönüşüm, bir tutam bozacılık, bir tutam Alevilik, sözün kısası 1960 ve 2012 yılları arasına ve İstanbul’a ait yazarın aklına gelen herşeyden bir tutam var.
İstanbul’un elli yıllık kentsel ve toplumsal değişimini, kurmaca iki mahalle; Duttepe ve Kültepe ve oranın sakinleri üzerinden vermeye çalışıyor Pamuk. Bir kitaba sığmayacak elbette ki bu köyden kente göç, göçün neden olduğu gecekondulaşma ve rant tutkunu bir kentsel dönüşüm hareketi gibi sosyal, kültürel ve ekonomik olarak önemli olan bu konular. Bu kadar yüzeysel bahsedeceğine, keşke derinliği olmadan öylece verdiği bazı bilgileri pas geçseydi diye düşündüm sayfalar boyunca.
Yazarın kendi deyimiyle kitabının da adı olan kafada bir tuhaflık olması durumu, kitabın baş karakteri Mevlüt’ün hayatta derin bir kazık yiyip onu kafasının bir yerinden silememesinden kaynaklanıyor. Bir düğünde bir kez gözgöze gelip aşık olduğu kız yerine, kuzeni Süleyman’ın onu oyuna getirmesi sonucu kızın pek de güzel olmayan ablasıyla evleniyor. Neye niyet neye kısmet oluyor! Pekçok kişinin de fark ettiği gibi Yakup peygamberin evlenmesinden esinlenilmiş romanın bu kısmı. Yakup da dayısı Lavan’ın küçük kızı Rahel’e aşık olup yedi yıl Rahel ile evlenebilmek için karın tokluğuna çalışır. Düğün gecesi dayısı ona büyük kızı Lea’yı gönderir. Yakup ancak sabah olduğunda gece evlendiği kızın aşkı Rahel olmadığını fark eder.
Tüm fazlalık ve eksiklilerine rağmen tekrar tekrar kurgulanabilen bir hikaye olmuş. Keşke karakterlerin ruh dünyası, karanlık ve aydınlık yönlerini biraz daha çok anlatsaydı. Dil nasıl her zaman kalptekileri söylemiyorsa, niyet edilen herşey de kısmet olmuyor hayatta. Mutlu olabilmek için marifet aralarındaki ince çizgiyi görebilmek…