Shortbus hakkında yazmak yada yazmamak, işte bütün
mesele bu… John Cameron Mitchell’in yönetmenliğini yaptığı bu filmi iki gün önce
seyrettim. Filmin konusunu çok ilginç bulmama rağmen bir türlü benimseyemedim.
Hani insan kendini bir filmi seyrederken yahut kitabı okurken oradaki
karakterlerle özdeşleştirir ve konunun içinde hisseder. Maalesef bu filmde
seyirci olarak kalmaya mahkum bence pek çoğumuz. Mitchell’in oyuncularla
birlikte doğaçlama olarak yarattığı karakterler bana Oğuz Atay’ın
“Tutunamayanlar” adlı kitabını anımsattı. Tabii ki çok önemli bir
fark var. Oğuz Atay’ın kitabının sayfaları boyunca gördüğünüz tutarlılığı Mitchell’in
filminde bulamıyorsunuz.

Gelelim şu meşhur karakterlere: gay bir çift,
evlilik(ilişki) terapisti Çin kökenli bir kadın ve kocası, sanatçı geçinen
kimseyle gerçek anlamda bir ilişkisi olmayan ve hayatını dövülmekten
hoşlanan erkekleri döverek kazanan alternatif görünümlü bir hatun, tüm hayatını
mutlu gay çiftimizi röntgenlemeye adamış bir adam, shortbus isimli garip New
York kulübündeki insanlar vesaire…vesaire…

Bence filmde tanıtılan tüm insanların bir ortak noktası var: çocukluk dönemlerinde
onları derinden etkilemiş bir olay. Belki bu Mitchell için de geçerli.
Belki de Mitchell’de bu yüzden gay. Kim bilir? Fakat filmin zayıf olduğu
yerlerden sanırım en önemlisi de bu. Neden-sonuç ilişkisi kurarmış gibi yapıp
sonunda izleyiciye hiç birşey sunmaması. Özellikle de James: gay
ilişki yaşayanlardan bir tanesi. Tüm film boyunca kamerasıyla çekim yapıyor ama
yönetmen tam olarak bir yere bağlamıyor ve de doğru düzgün kullanmıyor bile bu
görüntülerden.

Farklı yerlerden kesilmiş birbirine benzer sicim parçacıkları
rastgele bir araya getirilip kırmızı renkli playboy amblemli bir paket kağıdına
sarılarak seyirciye sunulmuş adeta. “Yaşasın gay olmak” ve
“liberal cinsel hayat iyidir, mutlu değilseniz deneyiniz” mesajları
ile dolu olan filmde karikatürize edilmiş New York görüntüleri ve eski belediye
başkanının konuşmaları (özellikle de “bu şehre insanlar affedilmek için
gelir” kısmı) gerçekten çok etkileyici ve güzeldi. Sonuç: reklamın iyisi kötüsü
olmaz mantığı ile yola çıkan yönetmen, pek çoklarını bu sayede sinemaya çekmeyi
başarıyor, ben dahil…

Bu yazı, ilk defa 28/10/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.