Sanırım
Gustav Klimt kedileri köpeklerden daha çok seviyordu, 1862-1918 yılları arasında
geçen hayatında. O yüzden kadınları bu kadar çok resmetti diye düşünüyorum.
Raoul Ruiz’in yönetmenliğini yaptığı ve John Malkovich’in baş rolde oynadığı
2006 yapımı “Klimt” isimli filmi henüz seyretmemiş olsam da Gustav’ın
gördüğüm birkaç eserinden bile geçmişinde hüzünlü bir aşk hikayesi olduğunu
hissedebiliyorum. Hüzün deyince insanın aklına bahar; baharla birlikte isyan
geliyor. Onat Kutlar ısrarla diyor ki “Bahar İsyancıdır”. Masallarla örüyor
hikayeleri… İnsanı batıdaki küçük odasından, yalnızlığından alıp doğuya, doğunun
cömert topraklarına, mutlu insanlarına götürüyor. Her durakta soluk alıp hayatın
anlamını sorgulasa da umut hiç eksik olmuyor bu soruların içinden. İnsanın bir
parça ekmeğini bölüp bir başkasıyla paylaşası geliyor Onat Kutlar’ın satırlarında
ilerlerken gözleri. Duvarlardan bahsediyor ama baharın kokusu geliyor insanın
burnuna buram buram. Gustav Klimt’in de aynı kokuyu Viyana sokaklarında duymadığı
ne malum? Belki de o yüzden kadınlarını çiçeklerle beziyor ressam. Ama kadınları
hüzünlü Gustav’ın. Belki de her tablosunda aynı kadının hüznünü farklı kadınlarda
gösteriyor bizlere. Kim bilir? Gustav hiç doğuya gitmiş midir diye sormadan
edemiyor insan. Doğunun kadınlarının da gözleri hüzün doludur ve de güzel bakar
gözleri. Şefkat, merhamet ve sevgi doludur içleri. Kucaklandığını hisseder
insan. Onat
Kutlar doğuya aşıktır. Aşktır yegane şey cenneti ve cehennemi bir arada barındırabilen.
İnsan yirmi birinci yüzyılın ruh eşi zırvalarıyla kafası bulanmış vaziyetteyken
çoğu zaman farkına varamaz bile aşık olduğunun. Ne yazık! Halbuki aşk için mükemmellik
gerekmez. Aşk, Gustav’ın resimlerindeki gibi teslimiyet gerektirir. İnsanın
kendi isteğiyle teslimiyeti kabul etmesini. Ama artık her şey o kadar değişiyor
ki…Teslim olmak güçsüzlük demektir modern insan için. Modern insan kalıplar
arar. Kalıplara uygun olduğu sürece her şey kabul edilebilir. İnsanoğulları ve
insankızlarının kalıplarında artık masallara, düşlere, hayallere yer yok
maalesef. Artık doğu dendiği zaman pek çoğunun aklına geri kalmışlık ve savaş
geliyor. Bir zamanlar romantizmin doğduğu yer olan Almanya’da bile düş ve hayal
çoktan rafa kaldırılmış. Belki dünya üzerinde küçük bir grup insan hala masal
okumaktan zevk alıyor, hala düş kurmak için vakit bulabiliyordur internetten ve
modern hayatın işlerinden geri kalan zamanlarında. Sanırım yazarlar, şairler ve
ressamlar sadece bu insanların kafalarında buluşabiliyorlar birbirleriyle.
Bazen bir kahve içimi kadar kısa oluyor bu buluşmalar, bazen ise kişinin dünyayla
iletişimini koparacak, kişinin gözleri kızıl kızıl bakıncaya dek uykusuz bırakabilecek
kadar uzun. İşte o uykusuz gecelerde, her yerin ve her şeyin üstüne sessizlik
serpiştirilmişken; bahara öykünüyor insan, isyan edesi geliyor…

Edit: Resim… Gustav Klimt “der Küss” (1907-1908)

Bu yazı, ilk defa 6/11/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.