Blog Image

havadan sudan [blog, writing, travel, yoga]

free your mind...

2006 yılında havadansudan.azbuz.com adresinde yayınlamaya başladığım yazılarımı buraya taşıdım. Devamı da var :-)

Conversations with Adam… (part II)

Berlin'in Almanyası Posted on Tue, August 21, 2012 18:10:39

Adam: You are late again! Morning!
Me : Good morning, Adam! I am sorry but it was too cold. I
couldn’t easily get out of bed.
Adam: You always have excuses!
Me : Well, I had a vaccination yesterday, my arm hurts too
much!
Adam: never-ending excuses, you see…
Me : Yeah, I see, I see… what will we talk about today?
Adam: Don’t remember? I was asking you why/how you can find 3,5 million
people boring.
Me : But they are really boring. You know, I don’t
know 3,5 million people here but the ones I know are uninteresting. Everyone
has a different path in life. Also, each person is on a different phase of this
journey. I don’t have any friends who are sort of in a similar phase.
Adam: I couldn’t understand what you mean! (when will you understand Adam, tell
me please)
Me : I will try to tell you that with a metaphor. At this
left end, there are people who accepted the common objectives of the society as
their personal goals. I’d like to call them Germans. Because they are as strict
as Germans. They live like they are going to exist at least 50-60 years on
earth. But who knows? They are more tomorrow-oriented. What means to them are
only good education, good career, good family etc. Their life stories are
pre-determined. No surprise! On the other end, there are people who live sort of
like Gypsies. Of course, they have more worries about tomorrow than Gypsies who
are too much today-oriented. The problem starts exactly here. I am moving in
between but always staying closer to Gypsies’ side. Because they are more fun
but not hedonists and more flexible at anything. (I know, Adam. You are
standing on the other end. So there is no way that you can understand me.
You may be sorry for me. You are no different than others. That’s why, I find
you boring as well.)

Edit: Painting “Gypsy Caravan” (1888) by Vincent Van Gogh.

Bu yazı, ilk defa 19/10/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Hi! How are you doing?

Aklıma Takılanlar Posted on Tue, August 21, 2012 17:44:01

Yeni dünyada ilk ayak bastığım yer sanırım Kristof
amcanınkine epey yakındı. New Jersey Newark havalimanına uçak inişe geçtiği sırada
pek de heyecanlı değildim. Çünkü doğduğum ülkedekine çok benzer kaotik bir
manzara vardı aşağıda. Kabul ediyorum, özgürlük heykelini falan görmeyi
beklemiyordum uçaktan, ama uzun süre Almanya’da vakit geçirince insan her şeyi
daha bir düzenli görmeye alışıyor.

Pekçok insan için yeni dünya yeni bir maceradan çok bir
hayal, belki de bir rüya vaat ediyor olmalıymış ki “American Dream”
diye bir fenomen ortaya çıkmış. Fakat benim için
Newark havalimanına ayak bastığım andan itibaren
Amerika “Hi! How are you doing?” diye beni selamlarken gözlerini
gözlerimden kaçırmayan insanların ülkesi oldu. Bu kadar basit görünen bir
durumun benim için nasıl bu kadar büyük bir anlam ifade ettiğini anlayabilmesi
için kişinin Almanya’da en az iki sene ikamet etmesi gerekmektedir.

Birbirini tanımayan insanların birbirlerine söyledikleri “Hi! How are you
doing?” cümlesinin “Ben seni görmezlikten gelmiyorum, sen var
olmaktasın ve ben de bunu kabul ediyorum.” mesajini taşıdığının sanırım
Amerika’da yaşamakta olan nüfusun büyük bir çoğunluğu farkında değil. Belki
psikologlar yahut düşünürler bu konuda kafa yormuşlardır. Ancak görünen o ki
topluma, her nasıl adlandırırsak adlandıralım kültüre bu davranış biçimi yerleşmiş,
bir nevi gelenek olmuş Amerikalılar için.

Amerikalılar hiç bir zaman çevrelerindeki insanları görmemezlikten
gelebilme konusundaki Almanların sahip oldukları üstün yeteneklere sahip
olamayacak olsalar da bütün bir millet olarak sundukları “Hi! How
are you doing?” fenomeninden ibaret değil elbette. Türk kültüründe olduğu
gibi bazı kültürlerde konuşkan olmak çok pozitif bir özelliktir. Amerika halkı
için de insanın içinden “bak bak maşallah ne konuşkan millet bunlar”
diyesi geliyor. 40 saatten fazla süren uçak yolculuklarım boyunca yolda okumak üzere
yanıma aldığım bilumum kitap ve derginin üç beş sayfasından fazlasını okumak
nasip olmadı. Almanya’da bu kadar süre seyahat etseydim sanırım en az 7-8 kitap
bitirmiş olurdum.

Sözün özü: bazen de ne çok okuyan ne çok gezen, çok-konuşan-ve-çok-dinleyen
daha çok biliyor!

Bu yazı, ilk defa 17/10/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Berlin’de Sonbahar…

Berlin'in Almanyası Posted on Tue, August 21, 2012 15:25:03

Yıllar
önce bir film seyretmiştim; New York’ta Sonbahar diye… İşte şimdi, Berlin’de
ilk sonbaharımı yaşıyorum, oyuncuları ve senaryosu tamamen diğerinden farklı
olan bir sonbahar bu…

Gökyüzü
oldukça karanlık, yağmur çiseliyor. Bulutlar şehri adeta istila etmiş. Mutfak
penceresini açtığımda bir misafir karşılıyor beni. Hava hüzünlü ve huzurlu; bu
iki birbirinden farklı görünen durumun bir arada nasıl var olabildiğine şaşırıyor
aklım ve kalbim.

Her
şey gerçek olmaktan öyle uzak ki, kırmızıya çalan rengiyle penceremi çalan
minicik yaprağı fark etmekte gecikiyorum. Beşinci kata nasıl çıkabildiğine bir türlü
aklımın ermemesinin yanı sıra, onu bana kimin göndermiş olabileceği bilmecesini
çözemiyorum. Bir mesaj taşıdığı kesin, ama kim bana ne söylemeye çalışıyor
bilmiyorum.

Karşı
binada bir kadına gözüm takılıyor. Sabahın bu erken saatinde kağıtların içine gömülmüş
ve çalışıyormuş gibi görünüyor ilk bakışta. Biraz daha dikkatli bakınca
emzirmekte olduğu bebeğini görüyorum. İlk düşündüğüm kendi bilinçaltımın bana
oynadığı oyunlar oluyor, bilim adamlarının bir nevi, algıda seçicilik dedikleri
şey. Kendim için ilk dileğimin çalışmak olmasına rağmen, doğanın bana hazırladığı
rolü de görmezlikten gelemiyor olmam açıklıyor durumu.

Farkındalık
ve her gün yaşanan içsel yolculuklar kadar zor ve hatta kimi zaman acı verici
olabilen bir mücadele. Ben hayır dedikçe, Akdenizli erkek misali daha bir evet
anlıyor yanıtımı. Belki de bu ilişkide ben naz yapan dişiyi oynuyorum, fakat
henüz rolunun farkına varamamış dişi kişi.

(Berlin,
22 Ekim 2005, Sabah yedi suları

Edit: Bir sene sonra, yine sonbahar, yine Berlin… Doğa:0 Ben:1 Geçen zamanın kaç ay veya kaç
yıl olduğundan ziyade yarattığı farklılıkları görmek ilginç!

Bu yazı, ilk defa 16/10/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.



Warm Houses of Berlin…

Berlin'in Almanyası Posted on Tue, August 21, 2012 14:05:14

Berlin’de cuma-cumartesi gecelerini düşünce insanın aklına
ilk olarak ev partileri geliyor. Aynı gece içerisinde bir ev partisinden diğerine
geçerek sabahı bulmak işten bile değil. Bu şehirde bir parti düzenlemek için
neden çok. Örneğin yeni bir eve taşındınız hemen bir ev-ısıtma partisi
(housewarming) düzenlemek şart. Doğum günleri ve özel günlerin dışında aylık düzenli
olarak parti veren insanlarla tanışmak o kadar kolay ki Berlin’de. Hatta
“Biliyor musun Ben’in ev partileri hep çok güzel oluyor.” tarzı konuşmaları
duymak da.

Peki nedir bu ev partisi konseptinin arkasındaki fikir
diye soracak olursanız, tüm ukelalığımla size bir ekonomik model kuruveririm
beş dakikada. Şaka bir yana, Berlin Almanya’da işsizlik oranın en yüksek olduğu
şehirlerden biri. Çoğunluğunu Türklerin, yabancıların ve üniversite
öğrencilerinin oluşturduğu Berlin halkı alternatif yaşam biçimlerine tamamen
kucak açmış vaziyette. Parasızlık insanı yaratıcı olmaya teşvik eder mi
sorusuna ekonomistlerce henüz açıklama getirilmemiş olsa da Berlin her yönüyle
yaşayan örnek olarak karşımızda.

Ev partisi fikrini sorgulamayı bir kenara bırakıp uygulamalara
dönersek görüyoruz ki pek çoğu başarılı. Özellikle de partiye katılanlar değişik
değişik ülkelerden kalkıp dil kursu, üniversite, staj-iş gibi nedenlerle
Berlin’de yaşayan yabancılardan oluşuyorsa çok renkli ve güzel bir atmosfer oluşuyor.
Almanya’nın ve Almanlar’ın o soğuk havası bu multi-kulti ortam sayesinde bir
nebze daha çekilebilir hala geliyor. Eğer ki partiye katılanların büyük çoğunluğu
Almanlar’dan oluşuyorsa, eğlence anlayışı bira içmek ve fikir değiş-tokuşundan öteye
pek geçemiyor.

Berlin’in evleri partiler sayesinde dünya üzerindeki
pek çok evden daha sıcak. Ama diyeceksiniz ki Einstein’in konuyla ilgisi nedir.
Bir ilgisi olması da gerekmiyor aslında. O, sadece kendi kendi eğleniyor insanoğulları
ve insankızlarını seyrederek. Malum dün cumartesiydi. İnsanın kendini bir ev
partisinde bulması kaçınılmazdı. Dün geceki partide duvardaki Einstein ile uzun
sure bakıştık da. Hatırını kırmak istemedim. Bir sonraki parti nerede bu arada?

Bu yazı, ilk defa 15/10/2006 tarihinde havadansudan.azbuz.com’da yayınlandı.